“TERCİH DEĞİL, İKTİDARIN DAYATMASI”

ADD Gazipaşa Şube Başkanı Fehmi Tuncer, son günlerde ülke gündeminden düşmeyen, başkanlık sistemi ile ilgili bir basın açıklaması yaptı. Tuncer, Başkanlık sisteminin halkın tercihi değil, iktidarın dayatması olduğunu belirtti.

ATATÜRKÇÜ Düşünce Derneği (ADD) Şube Başkanı Fehmi Tuncer, iktidar partisi tarafından dayatılan Başkanlık Sistemi ile ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Başkanlık sisteminin halkın tercihi değil, iktidarın dayatması olduğunu belirten ADD Şube Başkanı Tuncer, “Bugünlerde gündemde yine yeni anayasa ve bu yolla getirilmek istenen başkanlık sistemi var. Tabi, 1980 darbe döneminde bile doğrudan değiştirilemeyen, Cumhuriyet’in kurucu ilkelerini anayasadan çıkartmak ve bölünmüş bir Türkiye nihai amaçlar. Aslında Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle, Türkiye’nin yönetim sistemi (yani rejimi) bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken bu fiili durumun anayasal olarak kesinleştirilmesidir.  Getirilmek istenen başkanlık sisteminin Türk tipi “partili Cumhurbaşkanı” modeli olduğu anlaşılıyor. Bu modele göre; Başkanın görev süresi 5 yıl. Ama birden çok kez seçilebilir (Allah ömür vermişse hiç sınır olmadığı için ömür boyu başkan kalabilir.) Seçime tek aday olarak girmesi halinde seçilmek için geçerli oyların salt çoğunluğu da aranmıyor, %40’ın oyunu almak yeterli olacak. (Seçimle gelip de çoğunluğa dayanmayan bir başkan. %40 bugün RTE’nin pekiştirilmiş ettiği taban oyu.) Başkan;  hem Devletin, hem yürütme erkinin, hem de hükümetin başı. Başkan hükümeti yönetiyor ama hükümetin icraatından sorumlu değil. Çünkü Cumhurbaşkanı. Ama ayrıca başbakan da var. Ve tabi başbakan ve bakanlar Meclise karşı sorumlu. Meclisin başbakan ve bakanlar üzerinde Anayasal denetim mekanizmaları var. Ama Başkanı denetleyemiyor.  (Oysa ABD’de Başkan’ı da denetler meclis.)  Sadece Vatan’a ihanetten görevden alabiliyor (ama O’nu yargılayacak yüce divan da yine doğrudan başkan tarafından atanan Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri ile 2 milletvekilinden oluşuyor). *Başkanın acil hallerde başkanlık kararnameleri çıkartma yetkisi de var. KHK niteliğinde. Ama hukuken aynı yöntemle çıkartılmıyor. Meclisin (onay) yetkisi de belirsiz. *Yine başkanın yargı ve yürütmede geniş atama, seçme yetkisi var; AYM başkan ve üyelerini atama, Danıştay ve Yargıtay üyelerinin dörtte birini, diğer yargı organ ve kuruluşlarının (AY, AYİM, HSYK) üyelerini de seçme yetkisi var. *TSK, MİT, MGK, YAŞ gibi kurumlar doğrudan Başkan’a bağlı, Genel Kurmay Başkanı, MİT Müsteşarı, MGK Genel Sekreterini doğrudan Başkan atıyor. *Başkanın özel af yetkisi var. Meclisi istediğinde olağanüstü toplayıp her zaman çalışmalara katılıp konuşabilir (Meclisi, hükümeti yönettiği gibi yönetme yolu açabilir.) *Sonuç itibariyle sistem: 1982 Anayasası ile Cumhurbaşkanı’na tanınmış olan geniş yetkilerin de ötesinde yetkilerle donatılmış bir başkan; tek adam yönetimidir” dedi.

Tüm halkı hep birlikte mücadeleye çağırdıklarını belirten ADD Şube Başkanı Tuncer, “Esasen bu modeli öneren taslak metinde; yürütmenin tek kişiden oluşacağı ve bu hali ile sistemin bugün mevcut çift başlılığı önleyecek, ideolojik kutuplaşmaları asgariye indirecek, marjinal grupları elimine edecek ve Atatürk’ün ilk meclisine benzer bir yapının parlamentoya hakim olmasını sağlayacak bir sistem olduğuna vurgu yapılıyor. Oysa tarihi bilenler bilir, Kurtuluş Savaşında mücadeleyi anayasal, yasal temelde yürütmek üzere kurulan birinci Meclis, kuvvetler birliğine (yasama, yürütme ve kısmen yargı) dayalı bir meclis hükümeti şekli idi. Başkanlık değil. Aslında, ister parlamenter sistem, ister Başkanlık sistemi olsun, demokrasilerde “kuvvetlerin” ayrılığı esastır. Türkiye Cumhuriyeti 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarına göre kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sistemle yönetilmektedir. Yine bu Anayasalara göre “kuvvetler ayrılığı” Devletin organlarının (yasama, yürütme ve yargı) birbirinden ayrı, bağımsız ve medeni bir işbölümü halinde çalışması demektir. Özellikle yargı, ancak yasama ve yürütmeden bağımsız örgütlenmişse yargı bağımsızlığından ve hukuk devletinden söz edilebilir. Oysa halka dayatılan Türk tipi “partili Başkanlık sistemi”; mecliste çoğunluğa sahip olan siyasi partinin başkanlığını da üstlenmiş olan başkanı (yargı da siyasallaştırılmışsa) tek yetkili, diktatör yapmak amaçlıdır. Bu hali ile halka Başkanlık sistemini de dayatan yeni anayasa, aslında laik-demokratik bir ulus devlet modeli olan Cumhuriyetimize yönelik bir saldırı ve tuzaktır. Bu koşullar altında Meclis’te yer alan siyasi partilerin kendilerine dayatılan “Yeni” Anayasa çalışmalarına katılmaları en azından öngörüsüzlüktür. Cumhuriyet’in değerleri ile büyümüş, bu değerlerle aydınlanmış, bugün Türkiye’de ve Ortadoğu’da yaratılan ayrılıkçı, bölücü ortamı gördükten sonra, ulus bütünlüğünün önemini daha çok kavramış olan tüm halkımızı; mücadeleye çağırıyoruz” diye konuştu.